Ağıralioğlu'ndan sert tepki: "Öcalan'a kurucu önder diyerek teşekkür etmek nedir?"
Ağıralioğlu'ndan PKK'nın fesih kararına kritik değerlendirme.
Anahtar Parti Lideri Yavuz Ağıralioğlu, terör örgütü PKK’nın silah bırakma kararına ilişkin açıklamalarda bulundu. Ağıralioğlu, “Kürtlere, Türk ordusuna, şehitlerimize yapılacak en büyük kötülük, PKK'nın Kürtlerin hakları için kurulmuş bir örgüt olduğunu kabul etmektir. Biz Kürt deyince asla PKK demedik. Öcalan'ı Kürtlerin temsilcisi sayanlara her zaman kem söz ettik. Öcalan kimdir ki Kürtlerin temsilcisi olsun” dedi. Ağıralioğlu, ABD Başkanı Donald Trump’a da tepki göstererek, “Trump'ın konuşmalarından fark ediyorsunuzdur. Türklerle Kürtler yüzyıllardır savaşıyormuş. Nerede savaşıyormuş? Biz PKK'yla savaşıyoruz, Kürtlerle hiç savaşmadık. PKK'lılar örgüt içi infaz diye dağlara çıkarıp öldürdükleri Kürtlerin hesabını versinler. Bizim evlatlarımıza gelene kadar ellerindeki Kürt kanını temizlesinler. Ne kadınların ne kızların ırz iffeti çiğnendi dağlarda. Ne kadar Kürt genci öldürüldü, katledildi örgüt içi infaz diye. Bunların hepsini bu barış havarileri, mecliste bizi haktan, hukuktan ders veren bu bölücü milletvekillerin hepsi bilirler. Bu topraklarda, Türk milletinin hissesine ırkçılık gibi bir şikâyet hiçbir zaman düşmemiştir” diye konuştu. Ağıralioğlu terörsüz Türkiye ile ilgili de, “Bu memlekette kim terör devam etsin ister? Kim milletin evlatları ölsün ister? Kim kan aksını ister? Ne münasebetsiz suçlamalar bunlar” değerlendirmesinde bulundu.
Anahtar Parti Genel Başkanı Yavuz Ağıralioğlu, SZC TV canlı yayınında Serap Belovacıklı’nın sunduğu Haber Saati Programına konuk oldu. Gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan Ağıralioğlu, özetle şunları söyledi:
“Türk kamuoyu 41 yıl önce Eruh baskını ile başlamış. Şimdi bir açıklama üzerinden terörsüz Türkiye hedefine ulaşılmış ve işte sevinç çığlıkları ve geçmişte söylenilenlerin unutulması üzerine kurgulanmış bir siyasal iletişim planının da var olduğunu hissettiğim bir açıklama gördüm. Kamuoyunda bu açıklamayla ilgili değerlendirmelerde ortak bir şuur oluşmaya başladı. Şöyle bir şey görünüyor, sürece devlet adına, istihbarat adına bir akıl nezaret ediyor. Sürece nezaret eden siyaset tarafının siyasi sicili bizi endişelendiriyor. Sütten ağzımız yandı, yoğurdu üfürüyoruz, hükümete de üfürüyoruz.
TERÖRİSTAN PLANLANIYOR
Metnin içinde silahlı mücadele pratiğini bırakıp, pratikleşmeyi Abdullah Öcalan'a teslim etme hevesi var. Kazanımlarımızı falan diye zikrettikleri şeyleri de anayasal zeminde bundan sonra karşılık bulacak bir hedef ortaya konmuş oluyor. Bunu yaparken de; Mayıs şehitleri deniyor. Daha önce çocuklarımızı öldürdüğü, herkes tarafından bilen kırmızı bültenle aranan teröristlere atıf yapılarak onların hatıraları üzerinden bu uğurda mücadele etmiş Türk milleti huzursuz hale getiriliyor. 90'lardan itibaren bu benzer hevesler, çok konuşuldu. İlk konuşuldukları zamanlarda bu Barzani mesela bizim on başlarımızla muhatap oluyordu. Bunlar bir avuç teröristti, uluslararası şebekelerin elinde maşa olmuş bir avuç adamlardı ilk konuşulduğu zamanlar. Yani 15 Ağustos 1984'ten itibaren böyle konuşularak bugünlere geldik. Bu teşebbüsün yedincisidir. Yedincisinde; Mazlum Abdi denilen Arap terörist Trump'la muhatap oluyor. NATO hukukumuzu haleldar edecek şekilde bir devlet olarak bize verilmesi gerektiği halde bize verilmeyip bir terör örgütüne teslim edilen silahlar üzerinden bir teröristan planlanıyor. Bu teröristan olarak işte bir meşruiyet alanı açılıyor, bunun üstüne bir şemsiye oluşturulacak. Bu şemsiyenin Türk kamuoyundaki sanki teskin edici tarafı da bu PKK lağvediliyor gibi bir kampanya. Bizim endişelerimiz buradadır.
KİM KAN AKSIN İSTER?
Terörsüz Türkiye'ye karşı mı çıkıyorsunuz? Bu memlekette kim terör devam etsin ister? Kim milletin evlatları ölsün ister? Kim kan aksını ister? Çocuklarımızın saçlarının tellerine bir zarar gelmesin. Bütün malımız mülkümüz feda olsun. Ne münasebetsiz suçlamalar bunlar. Ama siyaset bir yere sıkıştı. Siyasette bir meşruiyet kaybı var. Geçen dönem 2023 seçimlerinde 2023 seçimlerinin politik dili, ‘biz bu PKK'nın canını okuyacağız, bu PKK'ya yoldaş olanların da canını okuyacağız. Bu muhalefet, bu millet ittifakı, bu zillet ittifakı, bunlar Öcalan'ı serbest bırakacaklar. Biraz enflasyon var, fakirliğinize sebep olduk ama devlet düşmanlarına da gülmedik. Biz bu devlet millet düşmanlarına asla nefes aldırmayacağız’ denilerek kazanıldı bu seçim. Referandum çağrısının ahlaki temelini ben buraya oturttum. Dedim ki siz geçen seçimi bugün yaptıklarınızın tersini yaparak kazandınız. Milletinize söz verdiniz. Biz bunların canını okuyacağız. Bunlarla muhatap olmayacağız. Hatta Kemal Bey'i suçladınız. Kemal Bey'e dediniz ki bu Öcalan'ı serbest bırakacak seçilirse. Öyle dediniz. Dolayısıyla sonrasında Kemal Bey'e yapmasını millet vicdanına şikâyet ettiğiniz şeylerin bin beterini yaptınız. Şimdi mahcubiyette taşımıyorsunuz, özür dilemiyorsunuz. Biz sizin söylediklerinizin tam tersini yapıyor olma sicilinizden endişe ettiğimiz için, bugün söylediğinizden ne zaman döneceğinize dair bir endişeyi yine milletin kaderiyle, ödediği bedelle kumar oynar gibi adeta ‘yahu bir de bunu deneyelim’, milleti deneme tahtasına çevirir gibi yapıyor olmanızdan endişeliyiz.
CAN YOLDAŞI GİBİ DAVRANIYORSUNUZ!
Metin satır aralarını okudum. Bu süreçte Milliyetçi Hareket Partisi'nin dediklerini duydum. Heveslerini anlamaya çalışıyorum. Yapmaya çalıştıklarına anlam vermeye çalışıyorum. Hükümetin ihtiyatını anlıyorum. İsrail'in, İngiltere'nin hepsine bakıyoruz. Burada görülüyor ki bölgede bir paradigma değişikliği var. Bu paradigma değişikliğini görünüyor ki hükümet geçmişte söylediklerinin tam tersini söyleyerek yapmak zorunda olmuş. Şimdi birincisi, niçin mecbur kaldınız onu izah edeceksiniz milletinize. Niçin yapmak zorundasınız? Bunu yaparak hangi tehlikeyi savuşturuyorsunuz bunu söyleyeceksiniz milletinize. Sonra bu süreci böyle yapmak zorunda olduğunuzu ikna ederseniz yetkinizin yenileyeceksiniz. Çünkü siz milletinizden bunların canını okumak için onay aldınız. Şimdi siz bunlara can yoldaşı olur gibi davranıyorsunuz. Kardeşim demeye başladınız, tebessümlerle ağırlıyorsunuz, uğurluyorsunuz. Bugün hükümetin dilinde bu siyasi kurguyu muhalefetten herhangi birimiz dillendirseydik, biz sizin programınızdan sağ çıkamazdık, buradan zindana giderdik, programınız da kapatılırdı.
PYD-KCK NE OLACAK?
Biz asabı bozuk milliyetçiler, her şartla çözüme karşı çıkan canı sıkkın geçimsizler. Memlekette kan durmasın, kin nefret memleketi bölsün, parçalasın diye itham edebileceğiniz vicdansızlar değiliz. Biz Türk milletinin 85 milyonun aile olarak huzurla, güvenle, esenlikle yaşayacağı, vatanına vatan, devletine devlet, bayrağına bayrak diyeceği, cumhuriyetiyle, nimetiyle, evlatlarıyla, demokrasiyle taşlanmış, güçlü müreffeh bir ülke olmamız için ne gerekiyorsa yapalım. Akıllı olalım. 40 yıldır ellerinde dünyanın bütün istihbarat örgütlerinin silahları olan, bu bölgedeki istikrarsızlığın maşası haline getirilmiş bir terör örgütünün verdiği sözlere böyle hudutsuz güvenmeye, ne kadar güzel oldu deyip sevinç çığlıkları naraları atmaya bu kadar erken teslim olmayalım. Endişelerimizi paylaşalım. Mesela bu PYD-KCK ne olacak? Suriye'deki teröristler ne olacak? Bu Irak'taki yapılanma ne olacak? Bu Lozan vurgusu ne olacak? Bu ana dil talepleri, resmi dil talepleri ne olacak?
ÖRGÜT İÇİ İNFAZ DİYE DAĞLARA ÇIKARIP ÖLDÜRDÜKLERİ KÜRTLERİN HESABINI VERSİNLER
Kürtlere yapılacak en büyük kötülük, Türk ordusuna yapılacak en büyük kötülük, şehitlerimize, evlatlarımıza yapılacak en büyük kötülük, PKK'nın Kürtlerin hakları için kurulmuş bir örgüt olduğunu kabul etmektir. Ana dilde eğitim hakları verilmediği için silahlanmış dağlara çıkmış da Anadolu için 40 yıl mücadele etmiş bir örgütle dönüştürmek Kürde küfürdür. Biz Kürt deyince asla PKK demedik hiçbir zaman. PKK'lılar deyince, teröristler deyince hiç Kürtler demedik. Kalbimize hiç böyle bir şeyi leke olarak düşürmedik, PKK bizim düşmanımızdı, hiçbir zaman Kürtleri PKK'ya değdirmedik. Öcalan'ı Kürtlerin temsilcisi sayanlara her zaman kem söz ettik. Öcalan kimdir ki Kürtlerin temsilcisi olsun. Kurgusu bellidir. İki dilli, iki toplumlu, iki başkentli bir federalizm hesabı, hevesi kısa vadeli. Sonra ucu İsrail'e kadar dayanacak bir hevesin ikinci parçası oluşuyor. Suriye'de birinci parçası, Irak'ta ikinci parçası, İran'da üçüncü parçası, Türkiye'de dördüncü parçası. Biz şimdi PKK'ya kaptırmadığımız Kürtleri, Netanyahu'ya kaptırma tehlikesine karşı karşıyayız. Trump'ın konuşmalarından fark ediyorsunuzdur. Türklerle Kürtler yüzyıllardır savaşıyormuş. Nerede savaşıyormuş yani? Biz PKK'yla savaşıyoruz. Biz Kürtlerle hiç savaşmadık. PKK'lılar örgüt içi infaz diye dağlara çıkarıp öldürdükleri Kürtlerin hesabını versinler. Bizim evlatlarımıza gelene kadar ellerindeki Kürt kanını temizlesinler. Ne kadınların ne kızların ırz iffeti çiğnendi dağlarda. Ne kadar Kürt genci öldürüldü, katledildi örgüt içi infaz diye. Bunların hepsini bu barış havarileri, mecliste bizi haktan, hukuktan ders veren bu bölücü milletvekillerin hepsi bilirler. Örgüt içi infazları bilirler. Kaç tane Kürt gencinin kanına girildiğini, canına girildiğini bilirler. Bu topraklarda, Türk milletinin hissesine ırkçılık gibi bir şikâyet hiçbir zaman düşmemiştir. Hiçbir zaman. Bizim Allah'a hamdolsun 41 yıl olduğu terörle mücadele ediyoruz. Bir gün evlatlarımızın aziz naaşlarına yaslanıp, kalbimizi bozuk Kürde sizin yüzünüzden demedik. Bir gün Kürt komşumuza kaşımızı düşürmedik. Bir gün gönlümüz kırılmadı. PKK düşmanımız Kürtler bizim kardeşimiz dedik diyebildik. Hiçbir zaman dilimizi bozmadık. Ama neymiş, Lozan'a atıf yapacaksınız, oradan dile yürüyeceksiniz. Kimlik diye bir şey diyeceksiniz, asli unsur, kurucu unsur. Diyorsunuz ki iki dilli, iki başkentli, iki kurucu unsurlu, değil mi? İki bayraklı bir federalizm. Oraya doğru götürmeye çalışıyorsunuz.
PKK'NIN ELİNDE BIRAKACAK SİLAH KALMADI
PKK uluslararası kuruluşlar nezdinde de terör örgütüdür. Dolayısıyla bizim sınır ötesi operasyonlarımızın hukuki istinadı vardır. Sınır ötesi operasyonlarımıza bizim güvenlik endişelerimizden kaynaklanan ve uluslararası bir terör örgütü olduğu mutabakat olduğu için müdahale hakkımız vardır. Şimdi bu terör kapsamında müdahalelerimizin önü, PKK tasfiyesiyle kesilebilir. PYD terör listesinde olmadığı için bizim sınır ötesi güvenliğimizle ilgili müdahalelerimizin önüne artık ABD, BM set çekebilir. Mevzu uluslararasılaştırılabilir. Dolayısıyla burada mevzuyu zaten çok uzunca zamandır uluslararası kuruluşların gözetimini almaya çok heveslidir bu bölücüler. Biz NATO'nun 70 yıllık müttefikiyiz. Bize vermesi gereken silahları bir avuç çapulcu topluluğuna verdiler. Binlerce tır silah verdiler. Bizim hükümetimiz bir ara çok hassasiyetle vurguluyordu. Sadece PKK'nın silah bırakması yetmez. PYD de bırakacak, YPG de bırakacak. KCK da tasfiye edilecek. Bütün harflerle, bu harflerin tedavi ettirdiği bütün örgüt şeması dağılacak diyorlardı. Şimdi ben bu aralar bakıyorum ki, SDG falan demeye başladı bizimkiler. Buralardan anlıyorum ki bu bir mutabakata dönmüş. PKK'yı tasfiye edelim, PKK silahları bıraksın. PKK'nın elinde bırakacak silah kalmadı. Eski İçişleri Bakanı söylüyordu 67 kişi kaldı, 70 kişi kaldı falan diyordu. Ellerinde bırakacak silah kalmamış bir örgüte Kürtlerin temsilcisi muamelesi yapmak sonra silah bırakıyorlarmış diye onları muhatap almak, siyaseti de boşa düşürmektir, meclisi de boşa düşürmektir. Endişelerimiz var bizim. Yoksa biz milletimiz için, daha güçlü yarınlar için, terörsüz Türkiye gibi takdiminde itiraz edemeyiz. Bizim karşımızda sadece PKK yok. Bu PKK'ya 41 yıldır silah veren, bu bölgeyi istikrarsızlaştırmak için bölgedeki hesaplarını aparata haline getiren bütün organizasyonlarla istihbarat örgütleri var. İngiltere'nin PKK'sı var, Almanya'nın var, İsrail'in var. Amerika'nın var, Ermenistan'ın var, İran'ın var, herkesin PKK'sı var. Herkesin PKK'sı olmuş bir örgütten bahsediyorsunuz, sonra diyorsunuz ki Türkiye'de Kürtlere vereceğimiz haklar bunlar üzerinden konuşalım. Bu Kürtlere yapılmış hakarettir, bu Türk siyasetine yapılmış hakarettir. Bunlarla yürünmez ama süreç mi yönetiyorsunuz? Bunun bir yolu vardır. Geçen seçim aldığınız meşruiyet bunların canına okuma meşruiyetiydi. Seçimi böyle kazandınız.
ÖCALAN'A KURUCU ÖNDER DİYEREK TEŞEKKÜR ETMEK NEDİR?
Siz mesela böyle bir şeyi söyleseydiniz cezaevindeydiniz. Bunu muhalefetten birisi söyleseydi bizim memlekette sokaklarda siyaset yapma hakkımız asla kalmamıştı. Meşruiyetimiz de bırakılmamıştı. Şimdi bütün bunları milletin sinesinde sessizlikle izlemeye sebep olan şey şu, yahu bu kadar münasebetsiz, bu kadar ölçüsüz, bu kadar kuralsız, bu kadar geçmişle orantısız şekilde dönüşün bir anlamı olmalı. Yoksa siyaset bu kadar delirmiş olamaz. Siyaset bu kadar 41 yıldan, ödenmiş bedelden, şehitten şühedadan, utanmaktan vazgeçmiş olamaz. Bu Öcalan'a kurucu önder diyerek teşekkür etmek nedir? Vatandaşın Kandil'den gelecek bir müjdeli habere odaklaması nedir? Millet bunu şaşkınlıkla ve sükutla izliyor. Ben bu sürecin seçmen nezdinde sonuçlarının konuşmak için çok erken olacağına inanıyorum. Şehitlerimiz rencide edilmiş hissediyor kendilerini. Gazilerimiz bu mücadelede kendilerini kullanılmış gibi hissediyorlar. Buna sebep olan şey nedir? Siyasetin bugün hükümet kanadı, Devlet Bey de, Sayın Cumhurbaşkanımız da dahildir.
Bugün yaptığınızı 2013'te niçin yapmadığınızı, 99'da size teslim edildiğinde bunun için denemediğinizi soracak size kamuoyu. Eğer 99'da aklınıza gelseydi bu, 26 yıllık sürecin kayıplarının hiçbiri olmayacaktı. Bugün bu metin diye açıklanan, içinde devlet millet varlığımıza hakaret saydığımız, içinde sanki mücadelede yenilmişiz de, PKK galip gelmiş gibi lafları sinemize çekmek zorunda kaldığımız bu rezil açıklamaya bile gerek kalmayacaktı. Sizin bu aklınıza gelen şey, 2013'te niçin aklınıza gelmedi?
2013’DEKİ GALİZ LAFLARINDAN NİYE VAZGEÇTİ?
Sayın Devlet Bahçeli, 2013'deki çözüm sürecinde niçin galiz laflarla hakaret etti, şimdi niçin vazgeçti? 99'da Öcalan yakalandığında korktu. Kendisini bin parçaya ayıracağımızı zannederek dedi ki, 'Ben Türkleri çok severim. Anam da zaten benim Türk’tür. Devletimin de emrindeyim, ne emrederseniz yapacağım.' demişti. O zaman siyasetin aklından niçin gelmedi bu? Şimdi sizin aklınıza bunu getiren şey nedir? O zaman ellerinde silah vardı, şimdi ellerinde bırakacak silah da yok. Binlerce evladımızı kaybettik. Şimdi diyorsunuz ki, 'PKK kongre toplasın.' Bu süreçte DEM'i yanlarına alanlar, daha önce DEM üzerinden siyasete hakaret ediyorlardı. Şimdi DEM’i yanlarını alıp bize hakaret etmeye heves ettiler. Bizden kandan beslenen adam çıkarmaya çalışıyorlar. Sanki biz milletimizin kanı aksın da, biz sanki siyasi heveslerimize imkan bulalım diyormuşuz gibi münasebetsiz değerlendirmeler yapıyorlar.
SEÇİMİ KANDİLİN CEBİNE İNDİRDİNİZ
DEM'e, PKK'ya gösterdiğiniz nezaketi devleti için, cumhuriyeti için, milleti için kaygılanan ve kaygılarını ifade eden milletiniz için de gösterin. Bize de gösterin. Başımıza daha büyük belalar gelir diye endişemiz var. 99'da yapmadınız. Sonraki açılım süreçlerinde yapmadınız. 2013'te yapmadınız. Sonra seçimi 'Masanın altında mı üstünde mi?' diye DEM üzerinden konsolide ettiniz. 'Altıncı ayağının değil yedinci ayağı' diye bunu konuştunuz. Siyasette milletin sinesini, vicdanını kanattınız. Millet dedi ki, 'Fakirliğe razı olalım, işsizliğe razı olalım, çocuklarımızın yüksek enflasyonuna razı olalım ama vatansızlığa razı olmayalım.' diye size oy verdi. Sonra bu hassasiyetlerle aldığınız seçimi götürüp Kandil'in cebine indirdiniz. Şimdi meşruiyet kaybı vardır.
AHLAKİ ÜSTÜNLÜĞÜNÜZÜ KAYBEDİYORSUNUZ
Süreci şeffaf yönetmezseniz, size yönelecek eleştirilerin başında bu gelir. Dün sevdiklerinize bugün sövüyorsanız, bugün sövdüklerinize dün seviyorsanız, ittifak ortaklarınız devamlı değişiyorsa, kiminle dost olduğunuzun, kiminle düşman olduğunuzun önemini sadece seçilmek, kuvvetlenmek, iktidarda kalmak gibi bir duygu belirliyorsa siyasette ahlaki üstünlüğünüzü kaybediyorsunuz. Yani bugün siyasete milletin itimadını sarsan şey tam olarak sizin bu dediğinizdir. 23 yıllık iktidarın sicili, maalesef siyasete olan güveni sarsacak kadar bozuktur, şundan dolayı; Bu kadar uzun iktidarda kalınca, kalmak uğruna sevdiklerinizi de sövmüş, sövdüklerinizi de sevmiş, düşmanlarınızla dost olmuş, dostlarınızla düşman olmuşsunuz. Beraber olduklarınıza hakaretler etmiş, hakaret ettiklerinizle beraber olmuşsunuz. Dolayısıyla vatandaş nezdinde şöyle olmuşsunuz… Millet demeye başlamış ki, 'bunların dostluğuna, düşmanlığına, ortaklığına, ne dediğine güvenilmez.' Siyasetçi millet vicdanında bu hale geldi mi, bu devleti, milleti ne toplayacak? O yüzden muhalefetin hissesine şöyle bir şey düşüyor. Bu memleket nöbetinde biz daha iyisini yaparız yarışıdır.
EVLATLARININ MEZAR TAŞLARINA SARILAN ANNELER KONGRESİ TOPLANSIN!
Diyorsunuz ya PKK kongresi toplansın. Evlatlarına 40 yıldır mezar taşlarında sarılan anneler kongresi toplansın. Çocuklar büyümüş babalarının kokusunu almadan, evlatlarının kokusunu almamış babalara, babalarının kokusunu almamış evlatlara kongreler toplansın. Hayat arkadaşı seçmiş de babasının elini öpme imkânı olmamış, babasının mezar taşlarını öpmüş kız çocuklarımızı kongre toplayın lütfen. Devlet adamlığı kongresi toplayın bakalım. Millet sinesinde karşılığınızı bir görün bakalım. PKK kongresi topladınız. Vurulanları bir toplayın bakalım. Yenikapı'da şehitlerinizin kalmış evlatlarının, analarının, babalarının hepsinin bir arada görüleceği, ödediğimiz bedelin tüm milletin görebileceği bir yerde toplanmasına imkân verin. Tabutlarla toplanalım bakalım kaç evladımız vermişiz bu memleket birliğine.
BİR KİŞİYİ ÖLDÜREN KATİL, KIRK BİN KİŞİYİ ÖLDÜREN SAYIN OLUYOR
Böyle aklımıza geldi, bir şey deneyeceğiz, ülkesi olmaktan ülkemizi çıkarmak zorundayız. Bunun da yolu şeffaflaşmadır. Ne yapacaksınız? Bir daha mı seçilmek istiyorsunuz? Bunu da söyleyeceksiniz. Geçen dönem eğer yetkiyi şöyle alsaydınız, gidecektiniz İstanbul'da, Yenikapı Meydanı'nda diyecektiniz ki milletinize, ‘aziz milletim bizi seçerseniz biz bu Öcalan'a umut hakkından bahsedeceğiz. Biz bu DEM heyetiyle görüşeceğiz. Biz bu Kandil'e heyet göndereceğiz. Biz bunların suça bulaşmamışlarını affedeceğiz. Tecritti kaldıracağız. Aziz milletimiz şayet bizi seçerseniz biz bunları yapacağız.’ Diyecektiniz bunları, demediniz. Rakiplerinizi avantaj kollamak için bugün söylediklerinizin tam tersiyle seçim galibiyeti elde ettiniz. Türkiye'de siyasetin güven alanını berbat ettiler, siyasetçiye güveni de yıktılar, meclisi de boşa düşürdüler, siyaset kurumunu da boşa düşürdüler. Şimdi vatandaşa böyle yaparsanız her aklınıza geleni denerseniz yarın fedakârlık yapılması gerektiği zaman evlat bulamazsınız. Bu memlekette bir kişiyi öldüren katil oluyor, 40 bin kişiyi öldürene sayın diyorsunuz. Dolayısıyla memlekette suçu ödüllendirir gibi davranamazsınız. Bu memlekette bu kadar bedeli ödeyen evlatlarınıza soracaksınız. Şehide, şühedaya soracaksınız.
BİZ TERÖR BİTMESİN DEMİYORUZ!
PKK'nın, açıklama yaptığı kanallardan iz sürüyoruz. PKK'nın arkasındaki organizasyonların, İsrail'in bölge üzerindeki hesaplarını konuşan adamlardan iz sürüyoruz. Amerika'nın bölge yetkililerinin konuştuklarından iz sürüyoruz. Niçin? Bizim bilmediğimiz bir oldu bittiye gelmeyelim diye. Israrla hassasiyetimizin görülmesine çalışayım diye gayret ediyorum, hassasiyetimiz görülsün diye mücadele ediyorum. Biz terör bitmesin demiyoruz. Terörsüz Türkiye'ye inanıyoruz.
ŞEHİT ANALARINA YEMEK VERMEKLE OLMAZ O İŞ!
Doğru muhataplarla konuşacaksınız bu işi. Yani analarla konuşacaksınız. Öyle yemek verdik şehit analarına, çok razılar. Öyle olmaz o iş. Mesela gözlerini kaybetmiş bir gazimizin ne çektiğini anlamak için 5 dakika Sayın Cumhurbaşkanımın gözlerini kapatsınlar, 5 dakika gruba gözleri kapalı gelsin. AK Parti grubundaki arkadaşlarım sekerek gelsinler, bir bacaklarını kaybetmiş olarak 100 metre yürüsünler bakalım. 40 senedir insanlar protezlerle yaşıyorlar. Bu o kadar kolay bir şey değil. Sanki bizim kaderimiz ölmek, sanki bizim kaderimiz her şartta siyasetin deneme tahtası olmaktan ibaretmiş gibi kimse davranamaz. Dolayısıyla referandum, birinci şart! İkinci şart; referandum sürecinin şeffaf olması. Üçüncü şart; siyasette kazanma değil, milletin kazanabileceği bir eşiği oluşturmak için sadece PKK'nın değil, bütün unsurların silah bırakacağı ve bu süreçlerin şeffaflaştırılması. Kime bırakacaklar silahları? Kim teslim alacak silahları? Anayasa dahil güvenceler lazım. Bu anayasa değişikliklerinin hepsiyle ilgili çok net açıklamalar bekliyoruz. Biz kimliğimizi tartıştırmayız, Lozan'ı tartıştırmayız. Anayasada değişikliğe arzu olmayız. Üniter yapımızı haleldar edecek, millet bütünlüğümüzü, devlet millet bütünlüğümüzü tehlikeye sokacak en ufak bir çatlağa izin veremeyiz. O yüzden bu süreçlerde kapalı bir görüntü var. Bu kapalı görüntü bizi tereddütte sokuyor.
DÜNYANIN EN PAHALI COĞRAFYASINDA YAŞIYORUZ
Tepelerini aştı şimdi İsrail. Şam'ın banliyölerine girdi İsrail. İsrail mutlu, Amerika mutlu. İngiltere mutlu. Hepsi bir anda mutluysa biz nasıl bunlarla mutlu oluyoruz? Cevabını vereceğiz. Haseki ile Erbil'i birleştirdiler. İran'a yaslandılar. Davut Koridoru diyorlar. Bir koridor var, bir terör koridoru var. Bunu başardılar. Bunu 2011'de konuşuyorlardı, 25'te başardılar. 2011'de 2025'i biliyorlardı. Şimdi 2025'teyiz, 2035'te ne biliyorlarsa onu bozmak zorundayız. O yüzden süreci hassasiyetle takip edeceğiz. Biz öyle devletin, milletin düşmanlarına da yeteriz. Cumhuriyetimizi de koruruz. Devletimizin üniter yapısını da koruruz. Biz dünyanın en pahalı coğrafyasında yaşıyoruz. Burası yâri güzel olanın uyku girmez gözüne sözlerine konulmuş bir vatandır. Uykusuzuz biz burada bin yıldır. Düşman var burada. Ama nice düşmanlar savuşturduk yine savuştururuz. Memleket nöbetindeyiz. Milletimiz müsterih olsun. Herkese de yeteriz.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.